Rüzgârın sert estiği bu yerde oturmuş, elimdeki çakıyla, sırtımı yasladığım kayanın güç aldığı bir diğer kayanın üstündeki, avucumla kenara ötelediğim toz birikintisinden ve öbekleşmiş çalı çırpıdan arınmış, düz ama yer yer çukurlarıyla pürüzlü duran alana kazıyarak yazmaya başladığım bir tarihin daha gün hanesini henüz yazmışken hayalini kurduğum geleceğin düşüncelerimden şekillenmiş görüntüleri gözümün gördüklerinden daha seri bir hızda beynimde sahnelenmekteydi ki benim kendime olan inancımı da sorgulatacak derecede beni karamsarlık ve kuşkuya sürüklemekte başarılı oldukları kadar, bana geleceği ve geçmişi değiştirme gücü verme etkilerinden ötürü heyecanlandırmaktan da geri kalmayan ama bir yandan da benim yaptığım işi yani burada binlerce yıldır öylece duran bir kayayı kazıma eylemimi anlamlı kılan, bilincimi sonraki düşüncelerime hazırlayıp bir zaman makinesi görevini bu kayaya yüklememe fırsat verip, zamanı değiştirebilecek yeterliliğe yükseltmemi olanaklı hissetmeme sebep olan takip eden düşüncelerim, ben henüz onların esiriyken beni içinden çıkamadığım bir sorgulamaya yönlendirmeyi başararak, kayaya tarihin ay kısmını kazımaya girişmişken “arkamı dönsem, orada bir benle daha karşılaşır mıyım?” sorusunu gündemime getirerek kazıma işlemini bir an duraksatarak ve bu duraksamayı sanki düşüncelerimi, beni gözleyen biri varsa ondan gizlemek adına, sıcaktan bunalan bedenimin belirteci olan alnımdaki terleri elimin tersiyle silme hareketimle perdelemeye çalışırken hızla atmaya başlayan kalbimi dizginlemek için beklemektense yazmaya devam ederek, yıl bölümünü kazımak için çakımı kayanın yekpareliğine bir kez daha batırıp arkamda olması olasılığını anlamlandırmaya çalıştığım kendimin gelecekten gelen halinin, dönüp orda olup olmadığını kontrol etme isteğimi göz ardı etmem gerekliliğinin farkına vararak, tarihi kazımayı bitirmemin önemini, bir kez daha kararlılığımla beni kamçılaması için, bir kolunu fikirlerime zincirlemişken bir kolundaki zinciri serbest bırakmış şekilde yaşatıyorum ve arkamı dönemeyeceğimden eminim çünkü döndüğüm anda yazacaklarımı yazmamış olacağım ve gelecekte yapmam gerekeni yapamayacağım ve bu durumda gelecekten gelmesi gereken ben gelmemiş olacak bu da arkamı döndüğümde orada kimseyi göremeyeceğimin kanıtı olacaktır ki yapmaya çalıştığım gelecekte zaman makinesi icat edilmişse mutlak döneceğim tarih olan bu kayanın üzerindeki tarihi yazma uğraşımın boşa çıkması olacaktır ama ne yaptığımdan eminim ve bilinmezliğe karşı duyduğum açlıkla, kendi yaşam döngüme işleyerek kayaya yazmak istediğim tarihi kazımayı, bitirmeye yakın oluşumun verdiği tamamlama hissinin bir sonraki anda hemen arkama bakmak için bütün vücudumu, bir refleksmişçesine hızla döndürmeyi planlamamı işleyen beynim bir yandan da başka düşünceleri bilmediğim, tanımadığım ama bana sık sık madalyonun öteki yüzünü de göstermeye yardımcı olan nöronlarımın sunduğu arkamda olması ihtimal olan gelecek halimin bana müdahale etmekten itina edebileceği böylece benimle görüşerek zaman makinesinin ömrü hayatım boyunca bir zaman diliminde icat edilerek gelecekteki beni bu zamana getirerek bana geleceği değiştirdiğimin -aynı zamanda geçmişi de- bilgisini vermesinin oluşturacağı tarihi yazmazsam kendinin orada olması durumuyla çatışarak bir ikileme düşüleceği fikrinde olması muhtemel olacaktır ki arkamı dönsem de dönmesem de orada gelecekti halimle karşılaşma durumumum gittikçe sıfıra yaklaşıyor demektir ama bu yaklaşımı kabul etmiş olursam o zaman bütün inancım son bulacağından tüm ihtimallerin yok olmasına sebep olmuş olacağım ve böylelikle yapmaya çalıştığım kendi çapımdaki deneyim de suya düşmüş olacak ama ben bunun bilincindeyim ve son ana kadar bu tarihi yazmaya devam etmekten kendimi alıkoymayıp bitirdikten sonra kendimle karşılaşmayı ümit ediyor olsam da gelecekteki benin onu zaman makinesine götüren sürece engel olacak bir şeyi de yapmayacağının farkında olarak bir başka iletişim yöntemi belirlemek için önümde sadece tarihin yıl kısmının dördüncü hanesini kazımak kalmışken bir an bu ana gelmiş olan gelecek benin oraya bir emare bırakması bu işi çözebilecek bir şey olacaktır ve kendi içerisinde tutarsız bir emare olmalı ki bunun rahatlığı, gelecek bene beni götürecek ara versiyonlarımın bu işe yüz çevirmesine mani olmalı ama bir yandan da benim deneye olan inancımı arttıracak kadar da inanç barındırması gerekir diye düşünürken bunu en iyi şekilde kurgulama sonucuna bir takım başka nöronların sunduğu “üç taş” fikrine sıcak bakarak karar vermek için bir heves oluşturdum ama oluşturmasaydım başka bir fikir, işaret bulmuş olsaydım da bunlar arasındaki seçilen olma mücadelesini sonuçlandıracak kadar sürem kalmadı ve benim bir an önce bu üç taş fikrini aklıma kazımam gerektiğinden fikri iyice özümseyerek, arkamı döndüğümde oraya gelecekteki benin eğer bu zamana gelmişse sırtımı yasladığım kayanın üzerine üç adet taşı üçgen oluşturacak şekilde yerleşmesinin en iyi düşüncem olacağına karar verirken elimdeki çakıyı son kez kayanın üzerinde gezdiriyorum ve bu gezdirmenin son bulmasıyla çakıyı elimden atarcasına bırakarak hâlihazırda olan bedenimi arkaya çevirip elimi uzatarak, dayandığım kayanın bir ucuna tutunup hızlıca doğrulmaya meylediyorum ki şu an bütün benliğim bunun için çalışıyor ve bir an kadar önce farkında bile olmadığım duyu organlarımın verdiği sinyalleri şimdi çok net bir şekilde işleyip beynimde anlamlandırmaya çalıyorum ve bu, en ufak ses de olsa gözümün önünde, o hızda karartı olarak beliren gölgeler de olsa bir şey ifade etmeleri için hızlıca ama iyice süzgeçten geçirilip idrakime sunulunca kendimi kayanın üstünde duran ufak taşlara ve bunların arasında gayet de net bir şekilde belli olan üçgen dizilimdeki taşlara bakarken buluyorum ve bir an için geleceği kontrol ettiğim düşüncesine yöneliyorum ve az önce gelecek benin bu taşları oraya dizdiğine inanıyorum ama o taşların oraya rastgele dizilmiş olabileceği ihtimalinin soğukluğunda garip bir üşüme hissiyle kaplanıyorum ki bunun, biraz önce içimi delicesine ısıtan hislerin çok uzağından gelen bir karamsarlık olduğunu anlamış olarak, böyle olmasını kendimin istediğini anımsayıp ferahlıyorum ama ayağımın altında çiğnediğim tarihin bir etkisinin olup olmadığını, oradaki üçgen taş dizilimini oluşturanın gelecek ben mi yoksa geçmiş benin buraya otururken gördüklerini görüntü olarak kaydedip işlediği ve içinden çıkamadığım düşüncelere basit bir çözüm üretmek adına beynimin rahatlatıcı telkin görevi üstlenmesi sonucu bana sunmuş olduğu bir çıkış yolu olup olmadığını bilemeyecek olmam beni geleceği bilmem konusunda güdüleyen düşüncelerimin ve deneyimimin aslında bu tip, daha çok belirsizlik doğurarak bana gelecek hakkında bilgi vermediği gibi daha çok beni net düşünmekten uzaklaştırdığını anlamama sebep olduğundan ötürü sorgulamama vesile olması ve boşa uğraşmış olabileceğimi kendimi ikna edersem yine inancım kaybolacağından, gelecekteki beni bir an öncesine getirecek bir sebep bırakmamış olurum ki bu da yine deneyimi kendi içinde bitirirse ne önümdeki üç taşın, ne altımdaki tarihin bir anlamı kalmaz ve gelecekte zaman makinesi icat edilmişse bu zamana dönmek için bir sebep gözleyecek gelecek ben, beni içine çeken belirsizlikleri göz ardı ederek gelecekten buraya gelmiş olsa da olmasa da bu fikre inancımı sürdürmem gerekir, her ne kadar gelecekten gelip gelmediğimi şu an için bilip bilmeme deneyimin herhangi bir faydası olmamış olsa da bu fikre inanmalıyım.