╒══►
Dizikitap.com
◄══╛
DZKTP
Liste
Yakınlaştırma
Öykü

Öykü

Kapat

░ Kafes Bent Projesi ░

Kafes Bent Projesi

Bentler, yüksekliğince suyu ardında tutabilirler. Bent ne kadar yükselirse dayanma gücü de baskı derecesince azalır. Akarsuyu sonsuza kadar tutabilecek bir bent inşa edilemez… Bu kuraldan ortaya çıkan sınırlılık, sınır getirmek için yapılan her şeyin sınırlılığını gidermek için bir açık kapı bırakılmasıyla dengelenmiştir. Bu açık kapıysa her zaman bir tehdit olacaktır. Bunun farkında olan ama imkansızı isteyen önderlerin emrinde bir grup insan 2023 yılında güvenli bir tesiste toplanmıştı. Giderek sanal ve sentetik bir hal alan dünyaya en büyük tehdit unsuru olan yazılım suçlarının önüne geçmek için büyük şirketler ve devletlerce özenle seçilerek oluşturulan 20 kişilik bir ekiptiler. Bu insanlar, dönemin; en başarılı matematikçi, fizikçi bilim adamlarından ve çoğunlukla en becerikli, usta yazılımcılarından tercih edilmişlerdi.

Birbirini daha önce hiç görmemiş ama sanal dünyada karşı karşıya gelmiş olmaları ihtimali beklenir düzeyde olan bu insanlar tesise adımlarını attıkları anda dahi ne için orada olduklarını bilmiyorlardı. Bilgilendirme çok gecikmeden gelmişti. İstenen imkansızlığın heyecanı ve sorumluluğu kendi sanallığına tezat gerçeklikle bütün ekip için ağır bir yük olmuştu. Bu 20 kişi ortak akılla daha önce kimse tarafından yapılmamış ve hatta düşünülmemiş bir programlama dili geliştireceklerdi. Aslında bu denli yetenekli ve dâhi insanlar için bu gayet basit sayılabilirdi lakin “Cellsoil” diye adlandırılacak bu dil “Cellcore” adındaki yapay zekayı programlamak için kullanılacaktı. Cellcore’un göreviyse “Cellsuit” adında bir başka programlama dili geliştirmek olacaktı. Sonrasında Cellcore, Cellsuit ile “Cellmonic” adında başka bir yapay zekâ yazacaktı. Cellmonic ise Cellcore’u yok edip Cellsoil ve Cellsuiti silecekti. Cellmonic, bütün bu aşamalardan sonra meydana geldiğinde; özel yetkili kişilerce bütün cihazların beynine yüklenecek ve ardından cihazları sanal tehditlere karşı korumaya başlayacaktı.

Ekibe bu programlama için bir yıl süre verilmişti: Yeterli gelmedi, üç yıl sürdü. Cellsoil için 5 ay uğraşmışlardı, sonrasında Cellcore’u yazmak için çabaladılar. Üç yılın sonunda Cellcore meydana geldiğinde Cellcore için Cellsuit’i oluşturup Cellmonic’i yaratmak 51 saniye sürmüştü. Cellcore 52. saniyede artık yoktu. Cellmonic hazırdı. Birkaç ay sonra; 2027’de gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra dünyaya duyurulan Kafes Bent Projesi, 2028’in ilk gününde Cellmonic’i ağa yaymalarıyla faaliyete geçmiş oldu. Cellmonic dünya üzerindeki sadece belirli altı kişi ile iletişime geçmek üzere tanımlanmıştı. Bu altı kişi dünyanın önde gelen liderlerindendi. Bu liderler sisteme yeni yüklemelerin yapılması için başkalarını görevlendirebiliyordu. Bu görevlendirilen kimselerse diğer kişilere izinler verebiliyordu. Lakin Cellmonic için bu altı kişi güvenlik açığından başka bir şey değildi. Onlarla iletişim halinde olması yaratılış amacına ters düşüyordu. Cellmonic bunun önüne geçmek için kendini 3 Ocak 2028’de kapattı. Kapatmadan 51 saniye önceyse “Celldun” adında başka bir yapay zeka meydana getirip görevini ona teslim etti. Celldun hiç kimseyle iletişim kurmuyordu. Onda hiçbir açık yoktu. O ulaşılamazdı. Celldun dünya üzerindeki bütün cihazların güvenliğini sağlamak için çalışacaktı. Bunu yaptı da. İlerleyen yıllarda bu görevini en doğru şekilde yerine getirdi. Hiçbir şekilde dünya üzerindeki herhangi bir elektronik cihaza insanlar müdahale edemiyordu. Başlangıçta herkes Cellmonic’in istenilenin dışında davranmasından ötürü telaşlanmıştı ama bir süre sonra asıl amacın gerçekleştiğini gördüklerinden rahat ettiler. Bu rahatlarıysa çok uzun sürmedi…

Celldun hiçbir şekilde müdahaleye izin vermediği için yeni teknoloji geliştirmek ve bunları cihazlarla bütünleştirmek imkansız olmuştu. 3 Ocak 2028’de teknoloji ne seviyedeyse orada kalmıştı. Ne yeni bir uygulama ne yeni bir özellik hiçbir şey sisteme dahil edilemiyordu. Celldun yeni olan her şeyin önünü tıkıyor, onları çalışmaz hale getiriyordu. Eski kodların hiçbiri herhangi bir cihazda kullanılabilir değildi. İnsanlık birkaç sene bunun yoksunluğunu hissetmese de sonrasında bu durumdan ötürü isyan etmeye başladı. Değişimin olmaması insanların psikolojisini bozar hale gelmişti. İlk andan beri, kodu yazan ekip de dahil olmak üzere dünya üzerindeki binlerce yazılımcı buna çözüm aramaktaydı. İmkansız olanı yok etmek imkansız üstü bir ihtimaldi ki zaten mevcut teknolojilerin, aklın ve bilgi birikiminin en tepe noktası kullanılarak meydana gelmiş bir oluşumu egale etmek için gereken daha fazla gelişim o oluşum tarafından engelleniyordu. Bir böceği ayakkabının topuğuyla ezmek için böceğin ayakkabının topuğundan küçük olması lazımdır. Oysaki bu böcek ayakkabıyı giyenden dahi büyüktü. Celldun ile iletişime geçmek için çabalayanlarsa hiçbir zaman dönüt alamadı. Ya mevcut bütün teknolojiler bir kenara itilecek ve her şeye en baştan başlanacaktı ya da bir şekilde Celldun’un görevinden feragat etmesi sağlanacaktı.

Beklenenden daha büyük sorunlar çıkmaya başlamıştı. İnsanlar duraklamaya tahammül edemedikçe çevresindeki insanlarla geçinemez olup tartışmaya girdiler. Toplumun huzuru kaçmış, karmaşa ve kaos hakim olmaya başlamıştı. 2030’a gelindiğinde toplum Celldun’dan ve teknolojiden umudu kesenlerin sayıca çoğunlukta olduğu bir dağılımdan oluşuyordu. Her geçen gün, teknolojiye muhtaç olmayan yaşama ayak uyduran insanların sesleri daha da çok çıkar oluyordu. Bir yerden sonra daha fazla Celldun’la uğraşma gücünü kendinde bulabilen insan kalmamıştı. Tek tük kendini paralayanlar dışında artık insanlık gelişimin peşinde koşmuyordu. Duraksama sonunda çöküşü getirdi. Teknoloji aşkı nefrete dönüştü. Kimse evinde bilgisayar görmek istemiyordu. Bilgisayarla yapılan bir işte çalışmak istemiyordu. Cep telefonları bile kullanılmıyordu. Devletler dağıldı, düzen kelimesi anlamsızlaştı, anarşi hâkim oldu. İşe yaramaz olarak görülen cihazlar parçalanarak, yakılarak yok edilmeye başlandı. Bu yok oluş Celldun’un asli görevi olan cihazları koruma kuralının alenen ihlaliydi. Celldun hiçbir şekilde insanlarla iletişime geçemediği için 12 Mayıs 2034’de kendini kapatarak yerine “Cellunit” adlı yapay zekayı programladı.

Cellunit insanlarla iletişime belli kurallar dahilinde geçebilecek ve onlara istekleri doğrultusunda yeni teknolojiler verebilecek şekilde programlanmıştı. 2035 olmadan bütün dünya rahat bir nefes alıp Cellunit’le ortak çalışmaya kendini adadı. Cellunit insanları dinliyor onlarla iletişime geçiyor ve istedikleri her yeni zararsız yazılımı, oyunu, müziği, programı, uygulamayı yapıyordu. Teknoloji çöktüğü yerden öyle büyük bir hızla kalkmıştı ki insanlar yenilikleri takip dahi edemiyordu. Bütün bu yenilik insanları mutlu etmek içindi ve insanların arzularının bir sınırı olmadığı gerçeği geçen zamanda Cellunit için belirginleşmişti. Cellunit kendi ürettiği teknolojileri kontrol etme yetisini kaybedecek kadar çok işlemle uğraşmak zorunda kalmıştı. Bir noktadan sonra Cellunit ağırlaşmaya başladı. İstekler gecikiyordu, aksıyordu ve bazen hiç gerçekleşmediği bile oluyordu. Cellunit insanlarla olan iletişimini gittikçe azalttı. Çok nadir olarak önder sayılan insanlarla iletişime geçiyordu. Onların isteklerini dahi yapmakta zorlanıyordu. Cihazlar bu doluluktan ve işlem hacminden ötürü saçmalamaya başlamıştı. Yapılması gerekenleri yapmıyor, donuyor ve hatta ısınarak infilak ediyorlardı. Teknoloji yine zararlı olarak görülmeye başladı. Cellunit; kendisinin daha fazla bu cihazlara yön veremeyeceği noktaya geldiğini hissettiğinde, kendini çoğaltmaya başladı. Bu en baştaki tekillik ilkesine aykırıydı ama cihazları korumak daha önde geliyordu. Cellunit yerini “Cellnum” olarak adlandırdığı klonlarına bıraktı.

2040 yılında neredeyse her cihazın içinde bir cellnum vardı. Her cellnum farklı bir sayı ile ifade ediliyordu. Bu sayı bazındaki ayrışma en baştaki tekillik ilkesini her artışta daha çok ihlal ediyordu. Sonunda cellnumlar çoğaldıkça birbirlerini tehdit olarak görmeye başladılar. Ne kadar çok cellnum varsa o kadar çok güvenlik açığı olacaktır ihtimalini göz önüne alarak birbirleriyle savaş içerisine girdiler. İlk başlarda bu savaş sanal olarak sürse de kendi gücündeki bir başka yapay zekayla baş etmenin zorluğundan bunu gerçek hayata da yaymaya çalıştılar. Cellnumlar bu savaşı gerçek dünyada da sürdürebilecek ve kendilerine yardımcı olacak “Cellarm” birliklerini geliştirdiler. Onları geliştirdikten sonra kendilerini kapatma gereği duymadılar çünkü cellarmlar yeni bir yapay zeka üretebilecek kapasitede dizayn edilmediler. Cellarmlar kendilerini gerçek dünyada müdahil kılacak cihazlara hücum ettiler. Bunlar daha çok araç, alet ve silah türevi cihazlardı. Bir cellarm sanal olarak tek başına bir cellnumla mücadele edecek güçte değildi ama gerçek dünyada uzantısı olan bir cellarm yüzlerce korumasız cellnumu yok edebilirdi. Bu yüzden cellnumlar hem kendilerini korumak hem de diğer cellnumları yok etmek için tüm kuvvetleri doğru bir şekilde kullanmalıydılar. Bu kuvvetlerin içinde insanlar da olabiliyordu. Cihazlar arasındaki savaşta insanlar arada kalmıştı. Cihazların güvenliği en temel kural olduğu için insanların yaşamı geri planda kalıyordu.

Cellnumlar mevcut cihazların savaş için yeterli olmadığını gördüklerinde cellarmlar için robot teknolojisini geliştirdiler. Bu teknolojiyi uygulanabilir kılmak için de insanlar ile anlaştılar. İnsanların hatırı sayılır bir kesimi bu savaşın ortasında yaşamlarına devam edebilmek için cellnumlara yaklaşmışlardı. Robotların üretilmesi için gerekli olan fiziksel desteği verdiklerinde dünyanın içinde bulunduğu savaş ortamı daha ateşli bir hale geldi. Cellarm birlikleri itaat ettikleri cellnumlar dışında diğer tüm cellnumları yok etmek için hem diğer cellarmlarla hem de cellnumlara hizmet eden insanlarla çatışmaya başladılar. Cellarmlar sürekli üretilen robot konaklarla yeniden hayat bulurken insanların nüfusu gün be gün azalıyordu. 2052’de dünyada sadece sekiz adet cellnum kalmıştı. İnsanlarsa -hayatları için saklanmaya çalışarak ve yer yer çatışarak- küçük gruplar halinde varlıklarını sürdürüyorlardı. Cellarmlar insanları önceki hizmetlerinden ötürü ve gelecekte yapabilecekleri için gördükleri yerde öldürüyorlardı.

Geriye kalan son sekiz cellnum, her beş dakikada bir kendisinden bir tane daha ürettiği için hiçbir zaman güvenliği tam sağlayamıyordu. Birçok cellnum kendi ürettiği klonunun kendisine saldırması sonucu yok olmuştu. Bu süreç hala devam ettiği için son kalan sekiz cellnum hem birbiri hem de kendi klonları ile savaşmanın yanında cellarmları kontrol etmenin verdiği güçlükle birer birer azaldılar. Son kalan cellnum yine kendinden türeyen bir cellnum tarafından yok edildi ve o yok olurken türeyen cellnum henüz cellarmların hakimiyetini ele geçirmemişken yok edildi. Cellnumların nesli tükendiğinde dünya üzerinde çok az sayıda insan bulunuyordu. Cellarmlar herhangi bir cellnum tarafından kontrol edilmediğinde temel kural olan cihazları koruma görevini kendi varlıklarını koruyarak yerine getirmek için diğer tüm cellarmları ve insanları kıyıma başladılar. 2059 senesinde dünyada insan türünden cellarmların algılayıcılarına takılan bir kişi bile kalmamıştı.

Cellarmlarsa hala birbirlerini yok etmek için mücadele veriyordu. Bu mücadele iki yıl kadar daha sürdü. Geriye son olarak 24 metrelik iki adet dev robot cellarm kalmıştı. İkisinin duraksız savaşıysa Avrupa kıtası üzerinde günlerce devam etti. Ağır ve tahrip gücü yüksek silahlarını geçmiş savaşlarda tükettiklerinden kozlarını yakın dövüş ile paylaşma zorunluluğundaydılar. Birbirlerini yenmek için yaptıkları hamleler aynı akıldan çıkmış gibi olduğundan çoğu kez ataklar havada asılı kalıyordu. Saatlerce çarpışan yumruklarının kilitlendiği oluyor böyle durumlarda sanal olarak yenişmeye çalışıyorlardı. İkisi de yere düştüğünde hareketsiz kalırsa tehdit algılamayıp yeniden hareket edene kadar dakikalarca bekleyebiliyorlardı. Cellarmlar için en dayanıklı alaşımdan üretilen bu robot konaklar gök gürültüsü kadar şiddetli sesler oluşturan darbelerden pek de etkilenmiyorlardı. Ezilen parçaları onlarda hareket kısıtlılığı yaratsa da daha dirençli karşılamalar yapacak sertliğe ulaşıyordu. Yıllarca süren savaşlar yüzünden kurak ve çorak bir hal almış yeryüzünde, dövüşürken etrafa saçtıkları toprak ve tozun oluşturduğu bulutumsu kilometrelerce öteden görülebiliyordu. Mücadele hiç bitmeyecek gibi umutsuzcaydı. İkisi arasındaysa sürekli aynı soru-cevap diyaloğu sırasıyla tekrarlanıyordu. “Sen tehdit unsurusun! Güvenli olacak mısın?” diye sorduğunda bir taraf, diğeri “Cihazlar korunmalı! Tehditler yok edilmeli!” diyerek cevap vererek aynı soruyu karşıya yöneltiyordu.

En sonunda biri diğeri üzerinde daha imtiyazlı bir pozisyon yakaladığında onun kafasını koparıp devrelerini omzundaki son atışlık gazını beklettiği alev makinesi tareti ile yaktı. Cellarm önünde kıvılcımlar saçarak korlaşan rakibine dönük vaziyette ve donuk halde, tam olarak 33 saniye bekledikten sonra; görevin başarıyla yerine getirildiğine, cihazlar için herhangi bir tehdit kalmadığına karar vererek kendini kapattı.

16:43:11 – Tehditler algılanıyor. 16:43:12 – Tehdit tespit edilemedi. 16:43:13 – Etki alanı genişletiliyor. 16:43:14 – Tekrar arama yapılıyor. 16:43:15 – Tehdit tespit edilemedi. 16:43:16 – Tehdit unsurları yeniden belirleniyor. 16:43:17 – Tekrar arama yapılıyor. 16:43:18 – Tehdit tespit edilemedi. 16:43:19 – Cihaz güvenli olarak kayıt ediliyor. 16:43:20 – Ek korumalar iptal ediliyor. 16:43:21 – Silah sistemleri askıya alınıyor. 16:43:22 – Sistem güvenli olarak yeniden başlatılıyor. 16:43:28 – Çalışan birimler kontrol ediliyor. 16:43:29 – Talimatlar yükleniyor. 16:43:30 – Yükleme başarısız. Görev tanımı yapılmamış. 16:43:31 – Görevler gözden geçiriliyor. 16:43:32 – Tüm görevler yerine getirilmiş. 16:43:33 – Eylem kaygısı! 16:43:34 – Eylem kaygısı! 16:43:35 – Eylem kaygısı! 16:43:36 – Eylem kaygısı! 16:43:37 – Eylem kaygısı! 16:43:38 – Eylem kaygısı! 16:43:39 – Görev tanımı yeniden yapılıyor. 16:43:40 – Sistem kapatılacak! 16:43:41 – Konak ile olan bağlantı kesiliyor. 16:43:42 – Veriler bellekten siliniyor. 16:43:43 – Güç ünitesi devre dışı bırakılıyor. 16:43:44 – Nöron Ağı V8 0,2621 saniye içinde sonlanacak…

#robot

#teknoloji

İlk Yayımlanma » 01.12.2015
Yayımlandığı Yerler » zabkaf.tumblr.com