╒══►
Dizikitap.com
◄══╛
DZKTP
Liste
Yakınlaştırma
VD Türler

VD Türler

Kapat

░ Keramet ░

Keramet

2006 senesinde henüz “Heroes” dizisi yeni ekranlara geliyorken yazmış olduğum bir senaryodur “Keramet”. Daha doğrusu bir dizi için tek bölümlük bir çalışmadır. Devamını yazmadım. O zamanlar gençliğin verdiği heves ve hayal gücü yetisiyle, ülkemizde de süper kahramanlı dizilerin olmasını umut etmiştim. Bu umudumu ise o zamanın, tecrübesiz kalemi olan kendime görev bilmiştim.

Aklımda zaten oluşmuş bir şeyler vardı ve yazmam uzun sürmedi. Ne senaryo yazımı konusunda bilgim vardı ne de yazınca ne yapacağım konusunda. Yazmıştım ama… Ve bunu değerlendirmek istiyordum. Zamanın ünlü yapım şirketlerinden birine nasıl olduysa ulaştım ve senaryoyu gönderdim. Bizim topraklarımızda geçen, bizim içimizden çıkan kahramanlar kullanmıştım. Süper kahramandılar ama güçlerini ne evrimle kazanmışlardı ne de fantastik bir kaynağın tesirinden.

Çevremde benim gibi “Cnbc-e” kanalını diğer tüm kanallara tercih eden bir arkadaş grubum vardı. Bu tarz dizileri seven ve seyreden bizim gibi nicesi olduğundan da emindim. İnternet'in gürül gürül akmadığı o dönemlerde bizim gibi çoğu insan yabancı dizileri genellikle bu şekilde takip ediyordu. Dünya dizileri de durum komedileri ve dramadan daha çok bütçe ve altyapı gerektiren daha gelişmiş dizilere doğru kaymaktaydı. Önceden de elbette kurgusu kuvvetli, aykırı, mistik ve beğenilen kült diziler çekilmişti ama dizi sektörü altın çağa bu yıllarda girmişti. Artık diziler sinema filmleriyle yarışır seviyede çekiliyor ve milyonlar tarafından izlenip takip ediliyorlardı. Bir bölümünü kaçırdığın için umursamadığın, herhangi bir bölümünü seyrettiğinde yeterli olan diziler azalıp sürükleyici, maceraları ve gizemiyle ekrana kitleyen diziler ortaya çıkıyordu. Daha önceki yıllarda “Uzay Yolu” gibi bilim kurgular “Zeyna” gibi fantastik yapımlar vardı ama bunlar daha kısıtlı bir kitleye hitap ediyordu. Bunların sevenleri vardı, takipçileri vardı ama mevcut izleyiciler içinde yüzdelik olarak düşük bir bölümü kaplıyorlardı.

Yeni dizilerse çok çeşitli kesimlere kendilerini sevdirmiş hatta insanların dizi anlayışını değiştirmişti. Bu sevindirici bir olaydı. Çünkü prim yapan şey daha çok arz edilirdi. Brezilya dizileri ile büyüyen kuşaklar mazide kalmıştı. Dünya diziler adına yeni bir çağa girmişti. Peki bizim ülkemizde ne oluyordu? Bizim ülkemizde ekranda ağa dizileri hala revaçtaydı bir kaç tane polisiye benzeri şeyler, biraz komedi… Bizim ülkemizin ekranları dünyadan bağımsız çalışıyordu. Şu an nasıl zenginlerin (özel) hayatını, ilişkilerini fakirlerle kaynaşmalarını anlatan diziler varsa o zamanda da başka sempatiler modaydı. Pek değişen bir şey olmadı. Komedi dizilerimiz kaliteli, bilgi birikimi gerektiren ve saçmalık olarak ikiye ayrılmış şekildeydi. Mafyalı, derinli, düşünceli dizilerin de her zamanki gibi sevenleri vardı. Dönem dizileriyse sonradan türedi ama onlar da yabancı dizilerin bir kaç kez yankılanan sesini duyan adamın anlattığını, köy kahvesinde yeniden kendi üslubu ile dillendiren amcanın hikayesi tadında oldular.

Benim yazdığım senaryo türüne ise ülkemiz hazır değildi. Bunu ben değil yapım şirketi söyledi. “Bizim ülkede böyle diziler seyredilmez,” dediler. Oysa ben çevremde ne çok meraklısını görüyordum. İnternet alemlerinde şimdiki gibi olmasa da bir kitle ışık çakıyordu. Yabancı diziler gayet de seyrediliyordu. Sonuç olarak bir hayal kırıklığı yaşamıştım ama bu gençliğin getirmiş olduğu bir tepkimeydi. Yoksa ürünün süper ötesi, fikrin bulunamaz, anlaşılmazlığınsa kötü talih olduğunu düşünmüyorum. Düşünmeyi geçeyim şiddetli bir şekilde karşıt görüşüm olur “Bu, ne be? Okunması bile mucize,” derim. Şu an ki hissiyatımsa zihniyete yöneliktir. Yoksa, benim gibi çoğun ve benden önce fazlasının, benden sonra da nicesinin, aynı şeyleri kat be kat iyice yapmış, yapar ve yapacak olduğuna inanıyorum. Yine de benim adıma bir gelişme dahi sayılırdı ama ülke televizyonculuğu için yerinde sayma belirtisiydi. Ne yazık ki aradan geçen bunca yıla rağmen bu tarzda senaryolar hala itibar görmüyor, çekilse dahi akşam çayını alıp televizyon karşısına oturan kitleye hitap etmiyor. Hitap ettiği kitleyse dizi sitelerinin kapısını aşındırmakla ya da “torrent” kovalamakla meşgul oluyor. Belki bir 10 sene daha bekleyebiliriz. Belki onun üzerine bir 10 sene daha bekleriz. Belki bir gün bizim ekranlarımızda bizim senaristlerimizin, yazarlarımızın yazdığı bilim kurgu, fantastik türlerinde yayınlar görebiliriz. Görüp de bunları görmezden gelmeyiz. Aşağılanacak yeni bir Türk çabası daha bulduk diyerek baltama görevini kimseye kaptırmama telaşına düşmeyiz. Tek tük de olsa ekranlara gelen iyi yapımları destekler ve onlar gibi nicelerinin olması için çabalarız.

Belki bütün bunlar olursa kendini “Pikachu” sanıp camdan atlayanlar çıkmaz. Çünkü hayal etmenin ne demek olduğunu öğrenirler. Dürtülerimize değil de zekamıza hitap eden şeylere maruz kalırsak gelişen yönlerimiz de değişebilir. Atla deve mi? Değil… Bunu yapması da kabullendirmesi de imkansız derecesinde zor değil. Olduğunda ülke insanını attan deveye, deveden ata dönüştürecek bir şeyler de olmayacak. Sadece küçük nüanslar hissedilir olacak günlük hayatta. Bir dayının otobüste “Cern” ile ilgili bir iki kelime konuşması ve teyzenin birinin lafa girip “Karadeliklere ben inanmıyorum,” demesi yeterli olurdu. Çeşitli ülkelerin tarihlerine, kültürlerine merak salmış ergen kardeşlerime aynı derecede merak uyandıracak, etkileyecek, yıllarca konuşturacak milli yapımlar olsa, hoş olurdu. Anadolu'nun küçük bir kasabasındaki yeraltı şehirleri Manhattan'ın lağımları kadar ilginç bulunsa.. Yıl olmuş 2014, ben hala umut etmekteyim.

Senaryoyu o yıllarda yazdığım şekilde koyuyorum: Hatalar, anlatım, üslup affola.

Keramet - 1. Bölüm

0:0 - 2:30

Malik koltuktan kalktı ve perdenin arasından gelen ışığa doğru yürüdü ardından perdeyi iyice açarak şehrin ışıklarını seyretmeye başladı. Belki bu yetmedi pencereyi de açtı dışarıdan gelen soğuk ve esintili hava perdeyi havalandırıyordu Malik’in yüzünde bir tebessüm vardı sanki gelen hava ile huzuru artmakta idi. Ardından bir anda telaşlandı perdeyi kapattı pencerenin önünde sırtını duvara vermiş şekilde kapaklandı.

Diyebildiği tek şey “Az kalsın..”

2:30 – 3:30

Yerde sürünerek telefona yaklaştı ve numaraları tuşladı.

“Balkan, geldiler”

3:30 – 6:00

Balkan üstünü başını giyinir bir yandan da Baldo’yu arıyordur

“Baldo olm hemen Malik’in evine gel!” der kapatır.

Ardından evden hızlıca çıkar merdivenlerden koşarak iner.

6:00 – 7:00

Balkan arabaya atlar ama bir anda çalıştıramaz marş basmıyordur noluyor derken arkadan kafasına biri vurur ve direksiyona başı düşer.

7:00 – 15:00

Balkan orada bayılır ve bazı anıları gözünün önüne gelmektedir. Bu anılar en iyi dostları Baldo ve Malik ile ilgilidir. 3’ün lise anılarıdır bunlar. Balkan ilk lisenin başladığı güne döner sınıftan içeri girmektedir iri yarı bir vücuda çarpar ve sendeler o vücuttan uzanan bir kol son anda Balkan’ı düşmekten alı koyar. Balkan teşekkür eder ve Baldo

“ Dostum dikkat et biraz ağır vasıta geçiyor ” der ve gülümser.

Balkan da karşısındaki bu iri kıyım çocuktan çok adama benzeyen kişiden korka korka da olsa bir espriyle cevap verir.

“ Sinyal verdim ama görmedin “

Sonra devam eder ve arkadaki boş bir sıraya oturur ama tam oturmasıyla ardından gelen kişi de

“ Hop birader orada ben oturuyorum diye seslenir”

Balkan bakar şaşırmıştır okulun daha ilk günü bu eleman ne diyor diye. Sonra diğeri yaklaşır ve “ Yaw kardeşim alta kağıt kalem koymuşuz görmüyor musun? burada ben oturuyorum”

15:00 – 16:00

Balkan bu ukalaca tavırla cevap verir.

“ İyide bu sıralar iki kişilik ”

“ Ha o zaman cam kenarı benimdir tamam mı? ” diye cevap alır.

Balkan başını onaylarcasına sallar sonra tam oturacakken yanındaki çocuğun elini uzattığını görür.

“ Bu arada ben Malik ” der Balkan cevap verir “ Muarrem ”

Malik soy adın ne diye sorar Balkan “ Muarrem Balkan ” der. “ O zaman Balkan nerelisin diye sorar ” tam o sırada bir arkalarındaki sıraya sınıfında cam kenarı en arka sırasına Baldo oturur ve

Malik Balkan’dan cevabını almadan “ Bu da bizim Baldo der mahalleden”

Balkan “ Baldo mu? ”

“İri yarı ya öyle diyorum ben”

Baldo girer “aslında ismim Salih de o şaklaban öyle diyor ” der ve Malik’in omzuna bir tane vurur hepsi güler.

Bu arada Balkan’ın gözleri biraz aralanır gibi olmuştur karşısında ne konuştuğu anlaşılmayan iki kişi bir şeyler tartışıyordur galiba arabanın arka koltuğuna uzanmış vaziyettedir. Sonra tekrardan gözleri kapanır.

16:00 – 17:00

3 Arkadaşın lise anıları Balkan’ın gözlerinin önünden akıyordur.

18:00 – 30:00

3 Arkadaş bir apartmanın üzerine çıkmışlar içiyorlardır hepsi de okullarını bitirmiş ayrılmış ama sürekli buluşmaktadırlar. Malik üniversiteyi okuyup gelmiş Baldo babasının yanında çalışmaktadır liseden sonra okumamıştır Balkan ise okulu uzatmış bir iki dersi ile uğraşmaktadır bu arada da İnternet'ten kimi masa başı işleri yapmaktadırlar. Hepsi de hayallerini gerçekleştirememekten dert yanıyorlardır çatının üstünde.

“ Vay be şu halimize bak dağıldık parçalandık ama yine de bir şey olamadık ne güzel kendi işimizi kuracaktık ” der Malik

Baldo “ Valla gece gündüz babamın yanında üç kuruşa çalışıyorum bir de onun azarını işit gına geldi valla ”

Balkan “ Yapmayın be o kadar da kötü değil atlatırız bunları hem yine bir iş kurarız yaparız bir şeyler ”

Malik oturduğu yerden kalkar içkisinden bir yudum alır çatının kenarına yaklaşır. “ Sende bir okulu bitiremedin ha bitir de artık kuralım şu işi ”

Balkan hem sıkkın hem endişeli “ Olm sarhoş sarhoş gitme kenara düşeceksin. Benim okulun bir olayı yok ki bitmiş say bir iki dersim var sınavlara gidiyorum siz ha diyin ben gelirim.”

Malik “ Yaw bırak ya sende iki senedir öyle diyon.. ” derken sendeliyordu esen rüzgarda.

Baldo “Düşecen len, gel buraya ” dediği vakit Malik çoktan dengesini kaybetmişti ki çatının kenarına doğru düştü oradan da aşağıya diğer iki arkadaş panikle hemen ayağa kalktılar.

Malik aşağıya düşüyordu iki arkadaş o düşerken çatının üzerinde şaşkınlık ve üzüntüyle bakıyorlardı ellerinden bir şey gelmiyordu neredeyse onlar da ardından atlamak istiyorlardı. Ama farketmedikleri bir anda Malik gözden kayboldu. İkisi de şaşırmışlardı sanki bir şey onu binaya çekmişti havaya atılan kağıt uçakların bir yere girip gözden kaybolmaları gibi. Napacaklarını bilmiyorlardı!

Baldo “Noldu olm, noldu ya” şeklinde bir sağa bir sola gidip diz çöküp kalkıyordu.

Baldo “ Abi hiç bişe anlamadım Malik öldü mü şimdi ” derken

Balkan “ Ne ölmesi ya yok oldu işte”

Baldo “ Tamam abi bir saniye buralardadır belki hayal gördük çok içtik bize şaka yapıyordur bir şeydir dur bakalım bir ”

dedikten sonra etrafa tarar gözlerle bakar. Aşağıya da bakar ama bir şey yoktur tam geri dönecektir ki oradan bir kol uzanır bu Malik’in koludur.

Baldo bağırır “Maliiik!”

Balkan hemen oraya koşar ardından Malik’in sesi yüreklerine su serper

” Gelin olm 2. kattayııımmm ”.

İkisi de hemen heyecanla çatıdan aşağıya doğru giden merdivenlere koşarlar, pata küte merdivenlerden inerler. Bu sırada seslere birkaç evin ışığı yanmaya başlar.

30:00 – 45:00

İkinci kata geldiklerinde Malik kapıda onları beklemektedir. Hemen koşup sarılırlar

“ Noldu lan ödümüz koptu ” der Baldo

Balkan ise “ İyisin demi nası kurtuldun? ” diye sorar

sonra karşı evin kapısı açılır onlara garip gözlerle bakar ve

”Neyse içeri gelin anlatıyım zaten her yerim ağrıyor ya bir oturayım” der Malik.

İçeri girerler kapıyı Baldo kapatır sonra koridorun karşı tarafından bir ışık yanar Doktor elbiseli biri belirir

“ Gelin gençler bu tarafa korkmayın ” diye seslenir.

Doktor onları çağırdıktan sonra odaya geçmiştir. Hepsi şaşırmış vaziyettedir Malik de ilk defa etrafına dikkatli bakma fırsatı bulmuştur. Dikkatli bakınca da çok fazla ilginç şeyi görmüştür bunlar duvarlardaki insan vücudu posterleri orada burada duran hastaneyi andıran örtüler hatta yavaş yavaş adım atarken kavanozlar içinde garip garip şeyler. Kobay fareleri hatta bir tanesi kafesinde zıplayarak onları korkutmuştur bu görüntüler üçünü de germiştir zaten Malik’in başına gelenlerden ötürü stres olmuşlardır. Balkan Malik’in kulağına

“Burası neresi lan organ mafyası olmasın bu adam? Bence hemen kaçalım”

Baldo da ”Temkinli olmada fayda var” diyerek orada duran bir sopayı eline alıp arkasına gizler.

Malik ise “Yaw bir durun adam benim hayatımı kurtardı!”. Hepsinin de sarhoşluğu bu olaylardan sonra kalmamıştı akılları yerindeydi.

Baldo “Adamın işine ölün yaramaz zaten organını alacak!” Bunu derken yanından bir şeyin geçtiğini hissetti ama sarhoşum hala herhalde diye düşündü.

Odanın önüne gelmişlerdi ki içeri baktıklarında odada kimsenin olmadığını duydular ardından koridorun öbür ucundaki mutfak olarak tahmin ettikleri yerden bir ses geldi kafalarını o tarafa çevirdiler bir şey göremediler önlerine döndüklerinde ise Doktor elinde 4 tane bardak ve sıcak su olan tepsi ile duruyordu. Hepsi çok şaşırdı bir şey diyemediler.

Ama malik zorladı “Ya daha demin şimdi eee”

şeklinde bir şeyler demeye çalıştı bu arada ise doktor gülümsemekteydi. “Geçin oturun dedi”

Hepsi de tereddüt ederek de olsa bir yer bulup oturdular. Malik sopayı geri bıraktı kltuğun yanına.

Doktor “ Kusura bakmayın evde pek bir şey yok hazır kahve ikram edebileceğim sadece ha bir de bisküvi var. ”

diğerleri “Sağ olun önemli değil biz içmeyelim çok içtik falan şeklinde bir şeyler söylüyorlardı.”

Doktor onlara döndü baktı sustular.

Doktor sonra “ Demek çatıda gece gece ses yapan sizlersiniz ha?” arkadaşlar mahcup bir şekilde ”Evet” diyebildi.

Bir yandan sıcak sular ile hazır kahveleri onlara uzatırken “Ben sizi daha dertli birileri sanıyordum, siz baya eli yüz düzgün insanlarsınız” dedi doktor.

Ardından Malik cevap verdi “Aslında şans eseri buraya geldik öyle dolanıyorduk serserilik bizimkisi biraz kusura bakmayın.”

Malik elindeki poşeti açmış bardağa döküyordu bunu gören diğerleri de cesaret alarak aynı şeyi yaptılar.

Doktor “ Az kalsın yukarıya yanınıza çıkacaktım burası normalde çok sessiz bir apartmandır” sesinde biraz sinirli bir hava vardı.

Malik dayanamadı sordu “Beni siz kurtardınız demi?”

Diğerleri de gözlerini kocaman açıp doktora odaklandılar. “Evet diyelim ama bundan kimseye bahsetmeyin.”

Baldo “Niye” diye sesli düşündü bir anda sonra “Özür dilerim tabi söylemeyiz yani” dedi.

Doktor onun özür dilemesi hoşuna gidecek ki bir iki bir şey anlatmak istedi. “Ben burada birkaç deney yapıyorum da pek duyulmasını istemiyorum”

Balkan “Ne tür deneyler acaba?”

Doktor “İnsan DNA’sı üzerinde etkisi olan kimi ilaçlar üzerinde çalışıyorum”

Hepsi kulak kesilmişlerdi böyle konular hem ilgilerini çekmiştir.

“Nası yani insan DNA’sı böyle mutasyon gibi mi?” diye sordu Malik

“Evet bir bakıma öyle diye” cevap geldi karşıdan.

Malik’in konu çok ilgisini çekmişti doktora önce kendini tanıttı “Şey bu arada ben Malik bunlar da arkadaşlarım Muarrem ama Balkan deriz soy ismi ve Salih ona da Baldo diyoruz.”

Doktor senin yok mu bir takma ismin diye sordu “Takma isimleri ben veriyorum da kendimi unuttum bir tek” dedi ve gülüşmeler oldu ortam bir nebze yumuşadı.

Sonra Doktor oturduğu yerden ben de “Profesör Doktor Samet İçaydın memnun oldum gençler” dedi başını sallayarak.

Sonra bir sessizlik oldu Malik hemen atıldı “Doktor Samet hocam beni nası kurtardınız bir anlatır mısınız? Bu benim için büyük bir anı olacak da.”

Doktor pekala dedikten sonra iç çekerek konuya girdi “Bakın çocuklar burada olanlar gerçekten sandığınızdan daha önemli ve herkes tarafından bilinirse kaos yaratacak gizlilikte.” Dedi ve oradaki herkes bir anda ciddileşti “Bu yüzden size sadece bir kısmını anlatacağım siz de bunları sonsuza kadar bir sır olarak saklamak üzere bana söz vereceksiniz”.

Baldo ”Valla ben veriyorum yani çok merak ettim”.

Malik “Bize güvenebilirsiniz”.

Balkan bir şey demedi ama vay be bu ne çok mu içtik sızdık rüyadayız mı acaba diye düşündü.

Doktor karşıdan teminatı aldıktan sonra yavaştan anlatmaya başladı. “Daha üniversite yıllarımda daha yeni yeni DNA’nın gücü keşfedilirken ben de tez olsun diye bir çalışmaya başlamıştım” Kahvesinden yudumladı ve devam etti “ Önce basit bir şeydi kimi yerlilerin dünyanın çeşitli yerlerinde ilaç olarak kullandıkları ve insanda gelişime yol açan bitkisel ilaçları baz alıyordu “

Malik “ Harbiden var mı öyle ilaçlar ya?” şeklinde sorusunu sordu

Doktor ”Evet tabi ki yerli ilaçları Afrika’da Çin’de Amerika’da hatta Türkiye’de bile, dünyanın her yerinde kocakarı ilacı diye bildiğimiz şeyler genelde” kocakarı lafı gençlerin hoşuna gitmiş olacak ki sırıttılar. “Evet gülmeyin gerçekten o ilaçların oluşumunda çok büyük sırlar var bende bunu tezi hazırlarken gördüm ” Mesela Afrika'da bir kabilenin kulladığı ilaç var her yıl bir kere bu kabilenin gençleri bu ilaçtan içiyorlar ve ilerleyen yıllarda derileri formasyon değiştirerek kauçuk gibi bir yapı alıyor”

Balkan “Evet evet ben bir belgeselde görmüştüm böyle bir şey” diye atıldı

Doktor da “ Onlar aslında çok etkili ilaçlar fazlası insanı öldürebilir bile, işte ben de bu ilaçları incelemeye aldım. Tez konusu zamanla benim hayatım oldu doktor olduktan sonra da hep bu ilaçları inceledim durdum ” herkes bir düşüncelere dalmıştı. “Neredeyse hayatımın hepsi bu ilaçlar olmuştu evlenmedim doğru düzgün bir yerde tutunamadım her gittiğim yerde dışlandım örümcek kafalı olarak görüldüm”

Baldo “Yuh ya asıl örümcek kafalı onlar ya benim nenemin bir şurubu vardı grip olduk mu içerdik bir saate çıkar top oynardık”

Malik “Hadi len abartma”

Baldo “Valla abi ya!”

Balkan “Yaw bir durun kesmeyin hocamın sözünü” dedi ve

Doktor gülümsedikten sonra devam etti. “Uzun yıllar sonunda bu gelişime yol açan molekülleri tespit ettim ve DNA ile olan bağlantısını keşfettim ama bu da bana bir sürü düşman kazandırdı. O yüzden böyle bir yerde kendi çabalarımla bir şeyler yapmaya çalışıyorum” ikisi anlamış bir şekilde başını salarken

Meraklı Malik sorulara devam etti “Peki hocam bu beni kurtarma olayın neydi şimdi ben anlamadım orayı yani düşüyordum öldük derken bir anda kendimi içeride buldum bu nası oldu?”

Doktor sanki olanları anlatmak istemiyormuş gibi lafı biraz geveledi ama

Malik kararlıydı “ Doktor Bey söz verdik ama burada ne konuşursak aramızda bize güvenebilirsiniz…”

Doktor dudaklarını ısırdı ve “ Tamam o zaman, bu çalışmalarım sonucunda bulduğum bulguları bir araya getirdim ve bazı kobaylar üzerinde bu gelişimi seyrettim. Gelişim çok ağır işliyordu bir kobayın ömrü yetmiyordu ve tam istenilen düzeyde değildi ve her kobayda da her ilaç aynı etkiyi yapmıyordu DNA dizilimlerine göre farklılık göstermekteydi şöyle ki az önce bahsettiğim o kabilenin kullandığı ilacın sadece o kabilede o etkiyi yaptığını gördüm bunun sebebi o kabilenin karakteristik özelliği olan bir genden ötürüydü. Neyin neyi etkilediğini açıklayan bir tablo oluşturdum buna göre hareket edince daha verimli sonuçlar aldım ama bu da yeterli değildi” diğeri dikkatlice dinliyor arada hımm diye sesler çıkartıyordu. “Bir ay önce ise bu etkileri hızlandıran başka bir otun olduğunu gördüm bu ot aynı bir atom bombasının insan DNA’sı üzerinde yaptıkları gibi mutasyonu hızlandırıyordu yani radyoaktifliği vardı ve çok nadir bulunan bir türdü çoğu kitapta da yazmaz bir kaçında sadece ismi geçer hakkında bilgi yoktur.”

Balkan “Yani bu otu da katınca insan mutasyona uğruyor mutant oluyor vay be ne heyecanlı.”

Baldo “ Yaw bu otu nerede buluyoruz hocam bizde bir iki çaksak kendimize gelsek ” diğerleri gülüşür.

Malik “Şimdi Hocam siz bu ilaçtan için böyle süper kahraman gibi bir şey mi oldunuz” herkes espriyle karışık bu sorunun cevabını merakla beklemekteydi.

Doktor “Bir nevi öyle diyebiliriz”

Gençler “Ooo” demeye durdular.

Doktor gülümsedi “Şöyle deyim ben bu ilaçları deneyen ilk insanım ve kendi karakteristik DNA’larımın açık olduğu yer hızda oldu şu an bütün algılarım ve kaslarım refleks hızında çalışıyorlar.”

Baldo “hönk” dedi ve odaya girerken yanından geçen beyazlığı hatırladı bir an.

Malik “Yani hocam bir anda benim düştüğümü gördün ve camdan kaptın aldın beni yani olay bu mudur. Ben gözleri falana kapamıştım da bilmiyorum öyle vakumla çekildim sanki kendimi burada buldum”

Balkan “Demek ondandı gözden kaybolman ben de bir beyazlık görür gibi olmuştum”

Doktor “Evet aynen öyle önce bir şeyin düştüğünü duydum ardından pencereye doğru yönelmişken aşağıya inan birini görünce, hemen dışarı fırlayıp yakaladım içeriye çektim.”

Baldo “Helal olsun hocam arkadaşımızın hayatını kurtardınız”

Balkan “Kakramanımsın Doktor”

Malik “ Allah’tan siz oradaymışsınız ve böyle bir gücünüz var yoksa asfalttan kazıyorlardı şimdi beni ”

Doktor “ Kader.. ve belki bi dönüm noktası ”

Malik “ Harbi kader o zaman… ”

Baldo “Doktorum bizden de böyle süper insan olur mu acaba?” diye biraz alaycı bir tavırla söyleyiverdi

Doktorun cevabı “Neden olmasın?” Doktorun seni sesi karanlıkta kayboldu “Öncelikle sizin …”

45:00 - 50:00

Balkan’ın gözleri açıldı önünde bir karanlık vardı hala arabadaydı elleri arkadan bağlanmıştı ağzında ise bant vardı zor nefes alıyordu önce telaşlandı araba içinde sallandı biraz sonra doğruldu etrafına baktı daha önce gördüğü aynı adamlar dışarıda ellerinde sigara birini bekliyorlardı.

Balkan “Napıcam şimdi ya” diyerek sesli düşündü ellerini çözmek için hamle yaparken ayak ucundaki kapının açıldığını hissetti oradan uzanan kafa Baldo’nun kafasıydı.

Baldo “Şişşş sessiz ol çabuk gidelim hadi” dedikten sonra tek koluyla Balkan’ı dışarı çekti eğilerek hızlı adımlarla köşeden döndüler biraz gidip durdular

Baldo Balkan’ın ağzındaki bandı çıkardı. “Malik bizi bekliyor dedi” bu sırada Balkan arkasını döndü ve Baldo elindeki ipi iki parmağının arasına alıp kopardı.

Balkan “Nereye gidiyoruz” dedi

Baldo “Beni takip et” dedi koşar hakaretlerle yol aldılar

Baldo “Az ilerde Malik arabayla bekliyor.”

Balkan “ Peki Doktor? O da geldi mi? ”

Baldo “Doktor Öldü Balkan Doktor Öldü!”

1. Bölüm Biter..

#dizi

#senaryo

#yarı

İlk Yayımlanma » 24.08.2014
Yayımlandığı Yerler » zabkaf.tumblr.com