╒══►
Dizikitap.com
◄══╛
DZKTP
Liste
Yakınlaştırma
Eleştiri

Eleştiri

Kapat

░ %100 Beyin %0 İnsan ░

%100 Beyin %0 İnsan

Önveri içerikli yazıdır. Filmi seyretmeden okumayınız. Gerçekliğinden çok genel bir kanı olması sebebiyle kabul görmüş bir düşünceden yola çıkılmış bir film Lucy. Hep duymuşuzdur “beynimizin en fazla %10’unu kullanabiliyoruz eğer daha fazla kullansak neler olurdu neler” şeklinde varsayımları. Bunu alıp film yaparsak bir de sevilen birkaç oyuncu koyarsak izletiriz fikrine kapılan bir grup insan “hadi o zaman” deyince ortaya bu şekilde bir şey evrimleşmiş. Fragmanı heyecanlandırmış, konusu ilgi çekmişti ama seyredince beklenen etkiyi oluşturmadı. Oysaki konu basit olsa da çok daha şık işlenebilirdi, uzunca da bir film olurdu ama yıkanınca çeken tişört gibi göbeği cereyanda bırakmış. Scarlett ablamız tamamen rastlantı eseri (evrimsel düşün) bir mevzuya dahil olur. Beyninin kısıtlı bölümünü kullanan Lucy adlı bu karakter sentetik bir “power up” madde için gönülsüz taşıyıcı olarak atanır. Tayvan’daki Kore mafyasının Avrupa’da piyasaya sürmek istediği bu madde insan bedeninde taşınacaktır. Buraya kadar bir aksiyon filmi olacakmış havası vermektedir tabi arada belgesel niteliğinde görüntüler olmasa tansiyon da yüksek denebilir. Sonrasında Lucy ameliyatlı yerinden tekme yiyince içindeki madde kanına karışır ve büyük bir patlama yaşar. Bir anda zekası %20’ye vurur ve anlarız ki insanın zekası %20 olunca beyninin ne kadarını kullandığını hesap edebilmektedir. Bu insanlık adına büyük bir gelişmedir. Sonra, zeki insandan beklenen davranışlar sergileyecekmiş diye beklenti yaratırken bir anda alttan 220V elektrik verilince dünyası şaşan Robocop gibi triplere girer. Oysa bize yıllarca Hollywood’un zeki diye tanıttığı kişiler sosyopat, ağzı laf yapan, kurnaz, içten pazarlıklı tiplerdi. Bizim Lucy ise ne oldum delisine dönmüş şekilde eline aldığı silahla geleni geçeni vurmaya başlıyor. “İngilizce biliyor musun?” “Yok abla biz karşının taksis…” diyen adamı bacağından çat diye vurmak da neyin nesidir. Çok cahilsin keşke ölsen demeye bile gerek duymuyor. Anlıyoruz ki; evet, zeka budur. Zekanın artması duyguları öldürüyordur; doğrudur, haklılardır, mantık daha önemlidir belki ama yapılan iş mantığa da sığmıyor. Tamam dedik Lucy böyle bir insan onu da böyle kabul edelim. Doğrusuyla, yanlışıyla diyerek ılımlı yaklaşsak da karşımızda süper zeki bir insandan daha çok süper işlevsel bir bilgisayar buluyoruz. Sanırım zekanın ne olduğunu çok yanlış anlamışlar. Veri kapasitesi yüksek, dağarcık geniş, hazırbulunuşluk tavansa beynin %100’ü kullanılıyor. Bu gözünü sevdiğim beyinin kullandığımız %10’u mu düşünmeye yarıyordu gerisi sabit disk miydi? Lucy, “beyim çalışıyor, ben ev hanımıyım” dese ona “%100 beyin mi çalışıyor, sen de ev işi yapıyorsun; seninki de çalışmak” diye akıl verecek milyon tane insan çıkar ama bu düşünemiyor. O kadar zeki bir insan ortaya öyle bir laf atacak ki filmi izlerken biz niye daha önce bunu hiç düşünmedik diyecektik. Hayalimiz oydu! Tabi hayalden öteye geçemedi. Bir iki yerde lafı geveledi siz kısıtlılar zaten anlamazsınız havasında “o da işte öyle,” dedi, anca şovunu yaptı. Tamam, bilim kurgu adına bir şey göremedik, felsefe adına yapılan anlamsızdı da bari aksiyonu verebilseydiniz. Hızlı hızlı arada girilen görüntülerle, yüksek sesle insan beynine eziyet ederek bir etki oluşturulmak istense de o da olmamış. Görselleri “Cosmos” dizi belgeselinin yanında sönük bile kalıyor. Etkileyici olmaktan öte yorucu ve sıkıcı diyebiliriz. Kısacası olması gerekenler olmamış. Luc Besson denince Fransa yollarında araba takibi yapmadan milletin malına mülküne zarar vermeden yapılmış bir film düşünemeyiz. İşte filmin tek aksiyon yönü de burası, gerisi hep aksıyor. Belki bizi düşünmeye sevk ettiği için yararlı olmuştur. Beynimizin bir iki nöronunu daha iş sahibi yapabildiysek ne mutlu bize… %90 işsizlik oranı ile zaten bu beyin nasıl çalışıyor, bu sistem nasıl dönüyor, onu anlasak bize yetecek gibi. Çünkü kantarın topuzu kaçınca iş şirazeden çıkıyor. %10-15 arasına sabitlersen en güzel kafa orada yaşanıyor. Kıyaslamak gerekirse buna benzer bir yapım olan “Limitsiz” filmi insanı daha çok etkiliyor ve gerçekten bir farkındalık hissettiriyordu. Tabi o filmde de bu filmde de bir hapçılık, sentetikçilik özendiriliyor. Normalde altın vuruşu yapanı tabutla saha dışına alırlar; bu filmlerde ise alemin kralı oluyorsun, her şey senden soruluyor, kaptan deyip uçuşa gönderiyorlar. Yani bu filmlerden illa bir ders çıkartacağım diye uğraşanlar beyninin boş kısmına küçük ağaçlar dikip bonzai sanatıyla şekil vermeye kalkışabilir. O yüzden aksiyon olarak seyretmek insan ihtiraslarından “bir hap olsa içsek bir anda zekileşsek arzusuna” yoğunlaşmamak gerekiyor. Unutmak, düşünmemek, hissetmemek aslında kimi durumlarda hediye de sayılabilir. Seans başlamandan yarım saat kadar önce, yolda yürürken yanımda konuştuğum arkadaşıma “Yaw, şuna hiç anlam veremiyorum,” dedim. Bir sonraki adımda neye anlam veremediğimi unuttum. O iki adım arasında ne olduysa -belki de artık yaşlanmanın etkisidir- sistem bir anda belleği temizledi: Tertemiz oldum. Neye anlam veremiyordum, konu neydi, ne anlatıyorduk nereden oraya geldiydik hepsi bir anda yok olup gitti. Beynin çalışan %10’u da isyan edip “ehh, bu alemin enayisi biz miyiz lan!” çıkışında bulunduysa artık. Filmde gördüğümüz üzere azami kapasiteye ulaşınca insan, maddeden ayrılıyor ve bilgiyi aktarmak için kendince -flaş bellek mi o?- bir çözüm üretiyor. Maddesel olarak yok olurken bir anda her yerde ve zamanda beliriyor. Zamanı kontrol ediyor, müdahale ediyor, kurcalıyor, gelmişini-geçmişini öğreniyor ve film bitiyor. Materyalist düşünce her şeyi yaratan en üst düzey bir zekayı kabul etmezken bir yandan da insan zekasında kadranı sona vurdurup kendisini o noktaya ulaştırıyor. Bunu da koca evrende iki elinin arasına sıkıştırabildiği beyniyle yapıyor. Bu anlayış sanki bana kendi içerisinde çelişiyor gibi gelmekte. Objektif olmak gerekirse bunu baştan yapacaktım çünkü yazı gayet subjektif oldu. Fizik kurallarıyla yok sayılmak istenene alternatif olarak fizik kurallarını yıkacak bir zeka konuluyor ve bununla amaç olarak en basit tek hücreli canlının sahip olduğu üreme, neslini sürdürme, var olma amacı mihenk alınıyor. Eskiden hayatın amacı olarak en azından aşk falan bulunuyordu biz de romantik duygularımızla alıyorduk. Şimdiyse ne erdemden ne doğruluktan ne iyilikten eser miktar koymadan sadece maddecilik üzerine bir sonuç veriliyor. Bu sonucu eline alan insanoğlu üst düzey zekaya kavuşunca şu an bizi insan yapan hiçbir özelliği barındırmıyor. Bir virüsle aynı mantığı güdüp erdemde dip yapıyor. Zekayı anlamadan, anlamak için uğraşmadan, zekanın çokluğunu düşünmek ve bu konuda fikir yürütmek hiç de olumlu sonuçlar vermiyormuş. Toparlarsak film vakit kaybıdır. Beklentileri karşılamıyor, yeterince sorgulamıyor, eğlendirmiyor, aksine geriyor. Eski bilim kurgu filmler böyle yapımlarla daha hasret duyulur hale geliyor. Açıklamıyorlardı, bize sunuyorlardı, düşündürüyorlardı, sorgulatıyorlardı ve biz bundan keyif alıyorduk.

#lucy

#sinema

#eleştiri

#beyin

#zeka

İlk Yayımlanma » 09.08.2014
Yayımlandığı Yerler » zabkaf.tumblr.com